Flamingo cennetini kurtarmak için “Acil Eylem Planı” hazırlandı.

Ankara’da masa başında oturup plan yapmakla  cennet bölgeler korunmuyor...Sulak alanları korumak için bilim insanlarından ZEHİR ZEMBEREK ACİL EYLEM PLANI AÇIKLAMASI

Flamingo cennetini kurtarmak için “Acil Eylem Planı” hazırlandı.
Flamingo cennetini kurtarmak için “Acil Eylem Planı” hazırlandı.

Ankara’da masa başında oturup plan yapmakla  cennet bölgeler korunmuyor

Sulak alanları korumak için bilim insanlarından ZEHİR ZEMBEREK ACİL EYLEM PLANI AÇIKLAMASI

Muğla’nın Milas ilçesinde yaklaşık 7 bin flamingonun barındığı “Ulusal Öneme Haiz” konumundaki Tuzla Sulak Alanı’nın korunması için Varoluş Planı ve Acil Eylem Planı oluşturuldu. Acil eylem planında “Artık Ankara’da masa başında toplanarak konuşmak, planlar hazırlamak ve dağılmanın yetmediği; yerinden ve yerel öncü aktörler olarak “acil eylem programı” ve “varoluş planı” yapmak ve hayata geçirmek gerekiyor, bölgedeki yapılaşmayı acilen durdurun” denildi.

 

Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Boğaziçi Mahallesi’nde yaklaşık 7 bin flamingonun barındığı koruma altındaki Tuzla Sulak Alanı’nda ki çevre felaketini önlemek için  “Yok oluşun eşiğinde tuzla gölü ve Güllük dalyanı” başlığı altında çalıştay düzenlendi.

Mandalya Çevre Platformu, Boğaziçi Koruma ve Güzelleştirme Derneği ve Karia Kültür ve Sanat Derneği tarafından Boğaziçi Mahallesi’nde düzenlenen çalıştaya çevre mühendisleri , bilim insanları, öğretim üyeleri, STK temsilcileri, doğaseverler katıldı.

SULAK ALAN VE DALYANI BEKLEYEN TEHLİKELERİ ANLATTILAR

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümünden Prof. Dr. Nedim Özdemir ile Mandalya Çevre Platformu Bilim Kurulu Üyesi, Su Ürünleri Yüksek Mühendisi Itri Levent Erkol Tuzla Sulak Alanı ile Güllük Dalyanı ekosistemini tehdit eden kirlilik ve yanlış uygulamaları anlattı.

 

Toplantida ayrıca “Ulusal Öneme Haiz” statüsüne kavuştuğundan bu yana Tuzla Sulak Alanının mevcut Yönetim Planı gereği kurumlar tarafından üstlenildiği halde yapılmayanlar ve alınmayan önlemler dile getirildi. Çalıştayda ayrıca çevre değerlerine yönelik ekosistemi “neden korumamız gerek”tiğine; sulak alanların havzalarına “insan eliyle verilen” zararların flora-fauna üzerindeki etkilerine; balık ve kuş tür nüfusları arasındaki oransızlıklara; çevre kirliliğine ve küresel iklim krizine bağlı deniz suyundaki sıcaklık artışının etkilerine bağlı deniz seviyesi yükselmesine ve artık “en az yağış” alan Muğla’nın “yaralı dağları”na ilişkin sorunlar üzerinde duruldu ve bilim insanlarının hazırladığı sonuç bildirgesi açıklandı.

 SONUÇ BİLDİRGESİ VE ÇALIŞTAY KARARLARI AÇIKLANDI

 1)Köklü bir tarihsel geçmişe ve zengin doğal yaşam ortamı, kültürel ve arkeolojik birikimlere sahip olan Boğaziçi-Bargilya Tuzla Lagünü ve Güllük Deltasının yönetim politikasında temel ve belirleyici faktör, bu eşsiz ve özgün kimliğin korunması ve yaşatılması olmalıdır.

 

2)Bu nedenle, şimdiye kadar her iki “doğal miras”ımızın da göz ardı edilerek, duyarsız ve üstelik gerek ulusal gerekse uluslararası hukukî düzenlemelere aykırı olarak gerçekleşen uygulamaların durdurulmasının ilgililerden talep edilmesi yönünde çaba gösterilmesi ve Lagün habitatlarının korunması ve yaşatılması için aktif rol alınması; sorunların çözümü yönünde girişimlerde bulunulması katılımcılar tarafından memnunlukla karşılanmış; aynı tutumların desteklenmesine karar verilmiştir.

 

3)Doğal yaşam “biz”lerin birlikteliği ile yaşamına devam edebilir. “Çevre” kavramı sadece kuşlar, bitkiler ve ekosistemi değil, bizzat orada yaşayanları da kapsamaktadır. Bu yüzden hem bölgedeki 3 STK’nin birlikteliği hem de bu habitatı yaşam alanı seçmiş olan tüm türlerin birlikteliği önemlidir.

4)Su kuyularının tuzlanması ve artık kullanılamaz hale gelmesi; tuzlanmanın kılcal kanallardan iç bölgelere doğru ilerlemesi, giderek tüm tarımsal ve hayvansal faaliyetleri olumsuz yönde etkilemesi; dahası “yok olmaya (etmeye) devam” ederse(k) turizm ve balıkçılık faaliyetlerinin de durma noktasına ilerleme tehlikesi, yörenin artık yaşanmaz bir duruma geleceği yönünde önemli fikirler vermektedir.Dolayısı ile bu coğrafyayı mekân edinmiş olan bizlerin “evlerimiz, tarlalarımız, bağ-bahçelerimizin de değer kaybına uğrayacağı” gözden kaçmamalı ve kaygıyla karşılanmalıdır.

ANKARA’DAKİ MASABAŞI PLANLARLA OLMUYOR

 5)Yukarıdaki tespitler ışığında yöremize yakışır bir düzey ve içerikte yaşayabilmemiz için, bu koruma çabası temel alınarak saptanan görüş ve değerlendirmeler tüm ilgililerden talep edilmektedir. Şöyle ki:Artık Ankara’da masa başında toplanarak konuşmak, planlar hazırlamak ve dağılmanın yetmediği; yerinden ve yerel öncü aktörler olarak “acil eylem programı” ve “varoluş planı” yapmak ve hayata geçirmek gerektiği;

Göl neden ölüyor biliyoruz! Yine de yılanbalığı, kefal, flamingo, pelikan, kaşıkgaga gibi çeşitli ördek türlerinin varlığı, tüm sorunlara rağmen halâ “ekosistemin devam ettiği”nin yani yaşadığının göstergesidir. Bu nedenle tatlı su ile tuzlu suyun buluşması/karışması, giriş-çıkışı uzman destekleri ile geliştirilmeli-düzenlenmelidir.

6) Buradan hareketle Boğaziçi-Bargilya Tuz Gölü üzerinden geçen karayolunun altındaki su giriş çıkışını sağlayan kanalların yetersizliği ve hatalı uygulaması nedeniyle değiştirilmesi, kotlarının doğru biçimde ayarlanması veya gerekli hidrodinamik analizler ile kıyı ekosistemi de etüt edilerek köprü yapılması hususuna özenle öncelik gösterilmelidir.

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı nezdinde Çevre Koruma Daire Başkanlığı, Tarımsal Hizmetler Daire Başkanlığı, İklim Değişikliği Daire Başkanlığı, Yol Yapım Bakım ve Onarım Daire Başkanlığı ile MUSKİ arasında eşgüdüm oluşturulmalı; destek olmaları gereği önemle vurgulanmalıdır.

Üç STK ile Belediye arasında güçlü ve etkin bir işbirliği süreci başlatılmalı ve bir “birliktelik birimi” kurulması hızlandırılmalı; yapılması gerekenler için finans sağlanmalıdır.

SULAK ALANDAKİ ACİL YAPILAŞMAYI DURDURUN

7)Tuzla Lagünü “Tescil Sınırları içinde” yer altı sularını çekerek “yok olma”yı hızlandıracak konut, otel vb uygulamalardan kaçınılmalıdır.

Yöresel flora “restore” edilerek (yani doğal yapısına uygun olarak eski haline getirilmesi) lagün yaşamına kazandırılıp, gelecek kuşaklara da aktarılmasına özel bir ağırlık verilmelidir.

Yöre insanı ve özellikle çocuklara yönelik, “yaşadıkları özel bölgenin önemini tanıtıcı etkinlikler” yapılmalıdır.

“Yağmur suyu hasadı” kavramı önemsenmeli ve hayata geçirilebilmesi için çalışmalar başlatılmalıdır.