Bugun...



Bodrum’un değerlerinden Ali Doksan (Sakallı Köfteci) yaşamını yitirdi

Bodrum Çarşı Merkezi’ndeki Sakallı Köfteci’nin işletmecisi Ali Doksan yaşamını yitirdi.

facebook-paylas
Tarih: 01-06-2021 14:09

Bodrum’un değerlerinden Ali Doksan (Sakallı Köfteci) yaşamını yitirdi

Bodrum’un önemli değerlerinden olan Doksan’ın ölümü ilçede üzüntü yarattı. Doksan’ın cenazesi Kumbahçe Camii'snide kılınan öğle namazının ardından Kızılağaç Mezarlığı’nda toprağa verildi. 88 yaşında yaşamını yitiren ve Sakallı lakabı ile tanınan Ali Doksan ile turizmci Ayşe Özer röportaj yapmış  Ali Doksan kendisini böyle anlatmıştı.

 

1933 yılında Bodrum'da doğdum. Şuradaki Cumhuriyet okulunu bitirdim… Taş binaydı orası. Sonra yandı. Yanınca iki katlı yaptılar ya, pek güzel olmadı. Eski halini bir görseydin okulun, çok güzeldi, çok. Her yerden görünürdü, bu kadar dolu değildi tabi etraf… O zamanlar fakirlik vardı hep buralarda… Ayağımıza çarık yerine takunya bulursak şükrederdik. Okula yalınayak gidip gelmekten, ayaklarımızın altı hep yaraydı, soğuktan tabi… Hoca kızardı yalınayak okula geliyoruz diye, takunyamız bile yoktu ki…

Çocukluğumda süngercilik iyi meslekti. Babam da süngerciydi. Ama denizde hayat zor, bu yüzden olsa gerek, sinirliydi. Gerçi o devir insanı hep sinirliydi. Yelkenli teknelerle süngere çıkarlardı, rüzgar eserse bir dert, esmezse bir dert. Beklersin rüzgar essin diye… Ya da dualar edersin, fırtına dinsin diye. Deniz üstündeki sıkıntılardan olsa gerek, deniz sertleştirir insanı. Babamı kaybettiğimde 13 yaşındaydım. Dayım sahip çıktı bana, köftecilik yapardı. Bana da öğretmeye başladı işi. Lokantacılık aile mesleği gibi bizde. Dayım, Körfez Restoran Hasan Subaşı'nın halasının oğlu. Subaşı'lar Girit'ten gelme. Asıl işleri balıkçılıkmış ama deniz işi zor gelince, lokantacılık yapmaya başlamışlar. Dayım aslında kunduracılık yapardı. Ama sabahtan akşama tak tak tak, bakmış iş yok, köftecilik yapmaya karar vermiş. O zamanlar bu iskele caddesine girdin mi, ayakkabıcıların sesini duyardın. Bir de şöyle derlerdi “Gece gündüz tak tak, git evde aç yat”

Sabah dörtte, beşte açardık dükkanı. Gece onikiden önce de iş bitmezdi ki eve gidesin. Bu hızda çalışırken, bir yaz günüydü, ocağın başında uyuya kalmışım. Ama dayım kızar diye korkudan gözlerim açık uyuyorum. Dayım fark etti, “git eve, az dinlen de gel” dedi.

1957'de evlendim. Hep derim, ben yemek yapmayı hanımdan öğrendim. Hanımın annesi aşcı, çok güzel yemek yapardı. Dayıma dedim ki bu böyle tek köfteyle olmayacak, sulu yemekte yapalım… Hanımdan öğrendim, o anlattı, tarif etti, ben sabah gelip dükkanda yapmaya başladım. Ne çekti benim hanım benden… Mermer bir dibeğimiz vardı. Muhallebi yapmak için pirinçleri döverdi. Az mı işkembe, tavuk temizledi… Hani dedim ya, sabah namazında gelirdik işe diye… Benim çocuklar dört-beş yaşına gelinceye kadar beni tanımadılar inan ki.

 

 

O zamanlar çok fakirlik var dedim ya. Kumbahçe mahallesinin neredeyse yarısı İstanbul'a İzmir'e göç etmişti. Şakağıma tabanca dayasan para yok… O günlerden bir tekerleme aklımda

Bodrum, Bodrum…

İki dükkan bi furun

Peynir ekmek yiye yiye

Ne ağız kaldı ne burun…

İşte o sıralar, tam tarihi hatırlamıyorum ama 60'lı yıllarda ben bir piyango bileti aldım. 60 lira çıktı ama bilet dörtte bir, yani çeyrek. Parayı almaya İzmir'e gittim. Gitmişken de bu parayla orada bir dükkan tuttum. En işlek caddesinde hem de. Dayımdan ayrıldım, zaten iki kişiyi doyurmuyordu dükkandan kazanılan. Dükkanın önünden onlarca araba geçerdi her gün. Birkaç kişiye de gözümün önünde araba çarptı. 6 ay gibi kaldım İzmir'de. Ama yapamadım bir gün bu arabalardan biri beni de alıverecek altına diye düşündüm. Topladım eşyayı, Bodrum'a geri döndüm. Benim eşyaları getiren kamyonun şöförü söyledi sonra ben dükkanı boşalttıktan bir hafta sonra benim dükkana koca bir kamyonet girmiş ya…Kısmet işte, orada kalsam, belki de ölürdüm bile. Bodrum'a dönünce de dayımla yine beraber çalışmaya başladık. Şimdi Manastır otelin üstündeki arazi dayımındı, yaşlanınca orayı sattı, dükkanı da tamamen bana devretti. Lokantanın adı da dayımdan geliyor. Kocaman sakalı vardı dayımın, herkeste sakallıya gidelim derdi. Dayımla ayrılınca emeklerine karşı bende dükkana Sakallı adını verdim.

İlk dükkanım şimdi çarşı içindeki Yapı Kredi'nin karşısındaydı. Hanın giriş kapısının yanı. Buralar hep mezarlıktı. Sonra buralar parsellenip satılmaya başlandı. Dayımın Turgutreis'te çok güvendiği bir hoca vardı… Ona sordu, buradan bir yer alıp da dükkan yapayım mı diye. Hoca da, “ kira da otur oturmasına ama mülk edinme. Mezarın üstünde huzur bulmazsın” dedi. Dayımda mülk sahibi olmaktan vazgeçti.

Eskiden yazın kimseleri bulamazdın çarşı içinde. Cuma günlerini iple çekerdik… Pazara gelen köylüler yemeğe gelirlerdi. Bizim yegane iyi iş yaptığımız gündü Cuma. O zamanlar yol yok ya, köylü eşeğin üstünde yalınayak gelirdi, çarığını Yokuşbaşı'nda giyerdi. Pazarın yeri değişti, pazarın içinde de birkaç tane lokanta oldu. Artık buraya gelmiyorlar…

Ben hiç içkili dükkan iş yapmadım. Hep böyle oldu… Lokantacılık yapmak için, önce et almayı bileceksin, eti kesmeyi doğramayı bileceksin. Eskiden burada et az bulunduğu için, evde 20-30 kadar kuzu bulunurdu. Et bulamadığımız zamanlarda kendi kuzularımızı keserdik. Eskiden elektrik olmadığı için buralarda, kasaplarda o gün tüketilecek kadar et olurdu. El çok önemlidir bizim işte. Elinin ayarı olacak… Kaşığı kazanda çevirirken, anlayacaksın ne eksik, ne fazla… Köftemizde de bir kıyma, bir de tuz vardır. İşin püf noktası da var, ama onu söylemem… Meslek sırrı…

İkisi kız, biri erkek üç çocuğum var. Burada yeğenimle damatlardan biri benimle çalışıyor. Damatlardan biri de restoran açma hazırlığında. Şimdi Tepecik camiinin karşısında bir kasap dükkanı açtık. Birde oğlumun İçmelerde tornacılık yaptığı bir dükkanı var. Büyük bir yer. Orada da bir fırın açalım diyorum ya, bakalım kısmet. Belki tandır filan da yaparız. Ben hala sabah erken gelirim, yaşlandım artık yemek yapamıyorum ama nezaret ederim onlara. Kontrolsüz bırakmam. Ama servis başlamaya yakın kaçıveriyorum eve. Artık ayaklarım ağrıyor, taşıyamıyor bedeni. Ama çok şükür sağlığım yerinde… Hep derim sağlığım iyiyse çalışmaktandır.

Eskiden Bodrum'un neresine gitsen iyot kokusu, yosun kokusu gelirdi mis gibi. Eski mi güzeldi, yeni mi dersen… Eskiden fakirlik vardı, şimdi zenginlik… İkisini de yaşadık ya, şanslıyız…

Servis saati yaklaşıyordu. Ali Amca da kıpırdanmaya başlayınca, anladık ki gitmemiz lazım. Oysa sıcak gülüşüyle tatlandırdığı sohbeti pek güzeldi. Ağzına sağlık Ali Amca… O güzel gülüşün hiç eksik olmasın…

Ayşe Özer




Kaynak: Ali Şengün- Ayşe Özer

Editör: Yaşar Anter




FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

HABER ARA

Web sitemize nasıl ulaştınız?


Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
resmi ilanlar
GÜNLÜK BURÇ
nöbetçi eczaneler
YUKARI YUKARI