Bugun...


Ayser Özbulut

facebook-paylas
YAZAR GÖKALP :YAZMADIĞIM OKUMADIĞIM ZAMAN VİCDAN AZABI ÇEKERİM
Tarih: 05-05-2019 09:50:00 Güncelleme: 05-05-2019 14:43:00


YAZAR GÖKALP :YAZMADIĞIM OKUMADIĞIM ZAMAN VİCDAN AZABI ÇEKERİM

Kendi öyküsünü yaşamaya Bursa’da başlamış Serap Gökalp. Bir süre devlet memurluğu yaptıktan sonra istifa edip; gıda, tekstil, otomotiv, inşaat sektörlerinde değişik görevlerde çalışmış, emekli olmadan önceki son ondört yılını reklam tanıtım ve halkla ilişkiler müdürü olarak sürdürmüş. Halkla iç içe çalışmak öykülerini gerçek karakterlerle yoğurmasına ilham olmuş. Serap Gökalp, öykü yazarlığı alanında birçok ödüle layık görülmüş, kendi öyküsüne bol ödüllü yazar sıfatını altın harflerle yazdırırken mütevazılıkla edebiyat dünyasında yerini almış… Şimdi Bodrum’da sürdürüyor yazın hayatını.

 

 

İlk öyküsü Edebiyat-81 dergisinde 1983 yılında, daha sonra Yeni Olgu, Kıyı, Öner Sanat, Karşı, Yaklaşım, Yazko, Papirus, Agora, Türk Dili, İle Dergisi, Patika Dergisi, Anafilya, Havuz, Öykü Teknesi, Sözcükler, Notos, Kurşun Kalem, Kar, Dünyanın Öyküsü, Kitaplık, Gösteri dergilerinde öyküleri, inceleme yazları yer aldı.

İlk öykü dosyasının adı Böcek Cinayetleri. Yayıncı tarafından yıllarca bekletilip basılmadığı için dosyayı geri almış ve imha etmiş.  İkinci dosyasında Otuz sekiz yeni öyküsü vardı 2002 yılında “Astak Kum Saatinde Akarken” adıyla kitaplaştırıldı.  Ödüllü öykülerinin yer aldığı Kulak Misafiri, Tuz Saraylar kitabı Orhan Kemal Ödülü aldı. Dördüncü kitabı Pirana Kahkahaları 2017 yılında yayınlandı.

Kişisel kitapları dışında Anlatılan Bizim Hikâyelerimiz, Çığlık, Mübadele Öyküleri, Öykü Dostluğu, Kadınların Ruh Acıları, Öyküden Çıktım Yola-252 Yazardan Minimal Öyküler, Gurbet (Almanya) Tanzimattan Günümüze Rumeli Motifli Öyküler, Ölüm Vardiyası-2 antolojilerinde öyküleri yer aldı. Kadın Yazarlar Derneği Yayını, Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor adlı projede öykü atölyeleri düzenleyerek aynı adlı yapıtta ve yine Kadın Yazarlar Derneği Yayını olan Söz Kesmek, Kına Yakmak, Nikah Kıymak adlı kitapta incelemeleri, yayınlandı.

Öykü kitapları dışında Kalp Krizi, Bu Gece Uyku Yok Çünkü ve Buket Başaran Akkaya ile ortak oyunlaştırdıkları İki Çığlık, İki Türkü, Bir Ağıt adlı oyunları bulunuyor. Serap Gökalp’in bir öyküsünden oyunlaştırılan bu oyun Devlet Tiyatrolarına kabul edildi. Çalışmalarından Fadime Hanımın Işığı adlı öyküsü Petrol İş Sendikası – Kadın Öyküler Yarışmasında 2007 birinciliğini, Sisin İzi adlı öyküsü, Madenci Öyküleri Yarışması 2007 ikinciliğini,16/24 Vardiyası adlı öyküsü, Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması 2007 üçüncülüğünü kazanmıştır…

 

 

KUSARAK DEĞİL YUTARAK YAZARIM…

Kelimeleri kusarak değil yutarak kullanırım diyor Serap Gökalp. Kendi renkleriyle boyamış ipliklerini, motiflerini kendi çizmiş, her birini ilmek ilmek dokumuş öykülerinde sihirli halısının. Uçmayı başarmış aslında. Yeterli bulmamış. Daha yükseğe uçmak için çalışmaya devam etmeye motive etmiş kendini.

Serap Gökalp ile tanışmak hatta birlikte çalışmaktan son derece verimliydi. Azken çok olmak gibi, yarım kalanı tamamlamak gibi, merdivenleri koşarak çıkmak gibi… Ve birlikte yaptığımız sohbeti okurlarla paylaşmak, hep birlikte çoğalmak için Serap Gökalp ile röportajımıza geçelim…

1) Serap Gökalp kendini nasıl tarif eder, hayata bakışı nedir?

İnsanın kendini tanımlaması hayli zor bir iştir, çok meraklı,( yaşamdaki her ayrıntı ilgimi çeker), bu ilgiyi gözlemle, okumayla ve kılı kırk yaran araştırmalarla doyururum. Pek seyahat edemiyorum çünkü. Başkasının kolaylıkla unutup geçeceği bir konu, bir küçük ayrıntı beni şaşılacak kadar etkiler, çoklukla olumsuz olur. Gri alanlarda gezmeyi bilmem, iyi konuşmacıyımdır ama dinlemeyi severim. Yazmadığım okumadığım zamanlar vicdan azabı çekerim, aşırı bir sorumluluk hissim vardır bir işi üstlenmişsem, yapmaya, yazmaya karar vermişsem seferberlik ilan ederim, bu huyumdan nefret ederim. Bardağın boş tarafıyla ilgilenip neden dolmuyor, dolu kısım işe yarar mı, dolunca nereye aktaracağız, bunu nasıl verimli değerlendirebiliriz, ya biterse, devamını nasıl sağlarız, benden sonra su içmek isteyenler için ne yapabilirim diye didinen biriyim. Bu nedenle de yaşam benim için “tavuk suyuna çorba hikayeler” değil “dramatik öyküler” dir kaçınılmaz olarak.

2) Yazmak sizin için ne anlama gelir?

Birey olmaya çalışan insanlar kazanımlarını, birikimlerini bir şekilde başka insanlara verme yükümlülükleri olduklarına inanırlar. (Neden? Çünkü bireyler kültürü yapılandırır, kültürden medeniyete geçiş sağlanır.)Bu kimi zaman sanat alanında kimi zaman bilim alanında yer almamızı sağlar kimi zaman da sade yaşamda işimizi en iyi şekilde yaparak şekillenir. Doğumla ölüm arasındaki süreyi anlamlı kılmak için her birimiz bir yol yöntem buluruz. Benim yaşamımı anlamlı kılmak ve kazanımlarımı başka insanlarla paylaşmak yükümlülüğüm kalem aracılığıyla oluyor sanırım.

Yazar olmak hem kalem işçiliği hem hayal işçiliği bence. Algılarımı beynimin prizmasından geçirip kâğıda yeni bir tayf olarak dökmek delicesine zevk aldığım bir eylem. Tümüyle bana ait, benim beynimin bir ürünü. Yazma hazzı hiçbir duyguyla karşılaştırılamaz.

 

 

3)Yazarlık bir meslek midir? Kategorilere ayırabilir miyiz?

Yazarlık bir sihirli halıdır. Ama onunla uçmadan önce yününü sağlamalı, ipini eğirmeli, türlü boyalar yapıp ipleri boyamalı, desenler, örnekler oluşturmalı halıyı dokumalıyız. Uçma becerisini kazanmak ise bilmem ki ne kadar zaman alır? Ben hala öğreniyorum. Her kitapta başka bir uçuş denemesi yapıyorum. İşin ilginç yanı bu çabada başarılı olup olmadığımıza zaman karar verecek. Biz kimyasal ayrışıma girmiş olacak ve bunları bilemeyeceğiz ama bugün bir Goethe bir Victor Hugo bir Edgar Allan Poe, bir Kafka... Oğuz Atay’lar, Bilge Karasu’lar, Sevgi Soysal’lar Sabahattin Ali’ler bizim gözümüzün bebeğiyse daha çok çok değerli insanlar var sihirli halıları hala uçuyor... Bu noktada şunu da eklemeliyim ki ben, öyle görkemli bir uygarlığın ardılı, kalemiyim ki düşündükçe tedirgin olurum, bir damlayım gibime gelir. Şimdi adını sayamadığımız öyle değerli yazarlarımız şairlerimiz var ki bu dünyanın bir parçası olmak müthiş güzel ve ağır bir sorumluluktur.

4)Sizce Yazar olmanın en güzel yanı ve en kötü yanı nedir?

Her konudaki merakımı giderebildiğim okuyup kendi sözcüklerimi sunabileceğim, bolca düşünebileceğim bir alan. Hep yazma becerim olduğu için şükretmişimdir. En güzel yanı beni çok hırpalasa da duyarlı biri olmamı sağladığını düşünüyorum. En kötü yanı ise hiç ara vermeden paydos etmeden çalışıyor olmam. Patron ben çalışan beni hiç boş bırakmaz. Yolda yürürken, yemek pişirirken, çocuk emzirirken bile kafamda bir şeyler, yanımda not defteri... Çalışırken bambaşka işler yaparken hep şuraya şunu ekleyeyim, şunu da yazayım, bunu da okuyayım, yaşamım böyle geçmiştir... Uykumdan uyanıyorum bazen, bunu yazmalıyım unuturum sonra diye...

5)Kendinizi farklı görebiliyor musunuz? Farkınız nedir? Ne zaman “ben artık yazarım” dediniz?

Farklı görmüyorum farklı olmaya çalışıyorum. Az önce dediğim gibi hem Anadolu topraklarında muazzam bir kültürün mirasçısıyım hem dünya edebiyat kültürünün 21. Yüzyılında doğmuşum. Kimler neler yapmış. Ben de farklı olmaya “çalışıyorum” yalnızca. Şöyle bir deyim vardır yazarlıkta “ne anlattığımız değil nasıl anlattığımız önemli.” Buna zaman karar verir. Hiç bir zaman “ben artık yazarım,” diyemem. Böyle bir ukalalık yapamam. Kitabım basılmadan önce ise asla böyle bir cümle kullanmazdım. Oysa 1983 yılında ilk öyküm yayımlanmıştı. Çalışma ortamımda yazar olduğumu kitabım çıktıktan sonra öğrendi insanlar. Çünkü yazar olmak öyle uzun bir yolculuk ki bu kartviziti kolaylıkla kullananları şaşırarak izliyorum. Ama şu gerçek ki okuma yazmayı öğrendiğim andan itibaren yazar olmayı kafama koymuştum. Hiç bir zaman benim idollerim şarkıcılar, sinemacılar olmadı hep yazarlara hayranlık duyarak büyüdüm. İlk aşkım Jules Verne’ dir mesela ilkokulda.

6) Öykülerinizi kaleme alırken hayal gücü sınırlarını zorladığınızı hissedip bunun toplumsal yargılarla ters düşebileceğini hissettiğiniz oldu mu? Yazdıklarının ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek olur?

Bunu ahlaki pencereden sormuyorsunuz sanırım, çünkü bu konuda tutucuyum. Yazarlığın iki ucu keskin bir bıçak olduğunu kötüye kullanılması halinde feci sonuçlar doğuracağını düşünürüm. Mesela olumsuz birini yücelterek kahraman yaparsanız altında kalırsınız. Ama kurgu penceresinden böyle bir kaygı duymam kendimi özgür bırakırım. Çünkü ben Türkiye’de yaşayan biriyim ve yazsan inanılmayacak olayları biz “yaşıyoruz” zaten.

Yazdıklarımın ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek sorusuna gelince, her zaman gerçeklerden yola çıkarım. Daha açık söylemek gerekirse vampir öyküsü yazmam ama vampirlik motifini bir karakteri çizmek için kullanırım. Çünkü yazarken yazma sanatlarına, biçemlere, sözcük oyunlarına, şaşırtmacalara, anıştırmalara, göndergelere başvurmaya bayılırım. Bunun yakalanmasını okura bırakıp yakalayan olursa da zevkten dört köşe olurum. Ama ne kadar gerçekten yola çıkılırsa çıkılsın kurgu önemlidir. Çünkü kurgu benim beynimin ürünüdür ve özgünlüğü orada yakalarım. Başka bir deyişle “benim dokuduğum sihirli halımdır” kurgum.

7) Hayalleriniz var mıydı? Ulaştığınızı düşünüyor musunuz?

Hayallerim çoktu. Gerçekleşen hayallerimden biri yazar olmaktı, bu yolu yürüyorum, yazma hazzını yaşıyorum bu doyumlu bir şey. Gerçekleşmeyen hayalimse atlasta işaretlediğim bir sürü ülke vardı ömrüm bir sanayi kentinde geçti. Dünyayı gezmeyi çok istiyordum.

8)Yazarlığı sihirli halınızı dokumak olarak değerlendiriyorsunuz. Sihirli halınızı dokurken diğer roller birbirini nasıl etkiliyor? Veya özel yaşamındaki olaylar iyi ve kötüleri düşünelim, yazılarınıza nasıl sızıyor?

Şimdi düşündüm de hayli kalabalık rollerden söz ediyoruz. Anne-babanın çocuğu, çalışan kadın, anne, çalışan, ileriki yıllarda yönetici, toplumsal çalışmalarda gönüllülük, eş, kadın, büyük kentte yaşayan yurttaş, küçük yerde yaşayan yurttaş, emekli, ev kadını, kılavuz eğitmen... Bu roller birbirini hayli karmaşık bir ağ içinde etkiliyor ve benim gelişmemi, dönüşüp değişmemi sağlıyor o yüzden yazarlığımı nasıl etkiliyor ona bakayım. Bir söz, bir davranış, bir bakış, bir yer bir zaman sıçraması olarak yazılara sızıyor evet. Bazen farkında bile olmadan yazıyorum sonra diyorum ki aaa bu ayrıntı şuradan gelmiş olmalı. Beyin çok harika bir arşiv ve çalışma düzeneği. İyi gözlemci ve sabırlı dinleyici olmanın yararları yazarlıkta çok görülüyor. Yani ben feci bir biriktiriciyim. İnsanları, olayları, duyguları, beş duyu kayıtlarını onu bunu aklına ne gelirse biriktiririm kafamda.

9) Daha önce nerelerde yaşadınız? Yaşadığınız ortam kaleminizi nasıl etkiler? Bodrum’da yazmak, yazar olarak yaşamak ne hissettiriyor? Bodrum’ da edebiyat sanatını bizim için değerlendirebilir misiniz?

Bodrum’dan önce yerleşik yaşamım Bursa’da geçti. Kalemimi işçi öyküleri ve yalın insanların yaşamlarına büyüteç değil mikroskopla bakmamı sağlamak şeklinde etkiledi. Bodrum benim için güzel bir coğrafya. Ne yazık ki burada yazar olarak beslenmek pek olanaklı değil. İki nedenden birincisi edebiyat ortamı ne yazık ki çok kısır, etkileşime girilecek insanlarla karşılaşmadım. İkincisi burada akıl çelici (güneş, deniz, eğlence, güzel doğa) çok unsur var çok kaytarıyorum sanırım.

Konunun bir başka yanı Bodrum’da sanat tanımının müzik ve resim sınırlarına sıkıştırılması beni kızdırır. Burada yaşayan gerek yazarlar, gerek sahne sanatçıları, şairler olmasına karşın Bodrum’un gözleri kulakları buna kapalıdır.

10) Söyleşilerde veya karşılıklı konuşmalarda bir yazar olarak canınızı en çok sıkan soru nedir?

“ Öykü yazıyormuşsunuz, nasıl şeyler yani?”derler. Soruyu soran özneye öykü hakkında bilgi vermek gerekir, bilmiyorsa benimle niye konuşuyor diye merak ederim. İkinci can sıkıcı soru; “ Falanca öyküde kendinizi mi anlattınız?” derler. Hayır, bunun benim inandırıcılığım yani yazma becerimin bir göstergesi olduğunu elbette dilencilerle birlikte yaşamadığımı (Tuz Saraylar’daki dilenci öyküleri) anlatmaya çalışırım. Bir de sohbetin bir yerinde illa şu cümle geçer “E, şey ben de lisede şiirler yazıyordum ama yayınlatmayı hiç düşünmedim.” Satır arasını tercüme edelim; ben seninle aynı düzeydeyim ama hiç tenezzül etmiyorum böyle şeylere. Rahmetli Nezihe Meriç’le bir gün sohbet ederken tam da bu konudan yakınmıştım. “A, bana bile söylüyorlar,” demez mi?

11)Yazar olmak için olmazsa olmaz nitelikler nelerdir sizce?

Çok okuyacaksınız; her alanda her konuda fikriniz olacak, beyniniz patlayana kadar araştıracak, düşüneceksiniz, yenilikleri izleyeceksiniz, günlük yaşamı kaçırmayacaksınız, gözünüzü kulağınızı dört açacaksınız, az konuşacak çok dinleyeceksiniz, yazı işçiliğini seveceksiniz, yazma işinden haz alacaksınız, en iyisini bulana kadar bozup tekrar yapacaksınız, kusarak değil yutarak yazacaksınız. Bunlar kazanılabilir nitelikler bir de yaratıcı düşünen bir beyne gereksinim var -her sanatçıda olması gereken bir özelliktir bu kanımca- yoksa olmaz. Yaratıcı düşüncenin içine yalnızca farklı bir konu bulup yazmayı koymuyorum, teknik olarak da yaratıcılık gerekiyor özellikle bu çağda.

Daha yükseklere uçmak zor olmayacak sanırım Serap Gökalp için. Yazmaya devam ederken sivil toplum örgütlerinin içinde kelimelerinin sihrini dokunabildiği her bireye ulaştırmaya devam edecek. Kendisinin de belirttiği gibi yaşam zaten kurgulasan inanılmayacak olaylarla dolu. Biz zaten bu öykülerin kahramanlarıyız…

Sevgi ve dostlukla

AYSER ÖZBULUT



Bu yazı 6351 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA

Web sitemize nasıl ulaştınız?


Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
resmi ilanlar
GÜNLÜK BURÇ
nöbetçi eczaneler
YUKARI