Bugun...



GENÇ ZENGİN ERKEK , YAŞLI KADIN AŞKI GERÇEK OLABİLİR Mİ ?

İnternette gezinirken İstanbul Üniversitesince kamuoyuna açılmış bir kütüphane dizinine rastladım, çok ilgimi çekti ve masa üstüne taşıdım. 86 yıl önceki değer bulan olaylar, onların dile getiriliş biçimi ve kullanılan Türkçe , o döneme dair pek çok duygu yaşatıyor.

facebook-paylas
Güncelleme: 24-02-2020 11:07:44 Tarih: 24-02-2020 11:00

GENÇ ZENGİN ERKEK , YAŞLI KADIN AŞKI GERÇEK OLABİLİR Mİ ?

ÇİĞDEM ERKO: GENÇ ZENGİN ERKEK , YAŞLI KADIN AŞKI GERÇEK OLABİLİR Mİ?

 

Bu gün okuduğum bir haberin 86 yıl sonra hala tartışılıyor olması bir tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne. Bilmiyorum belki bu benim için böyledir, farklı düşünen, değişik bir bakış açısı ortaya koyabilenler çıkabilir. Konu o dönemin anlatımıyla, özet olarak şöyle

 

GENÇ ZENGİN ERKEK YAŞLI KADIN AŞKI GERÇEK OLABİLİR Mİ?

 

Amerikada herkesi meraka düşüren bir evlenme..  Genç ve zengin bir erkek -ihtiyar bir kadını aşkla sevebilir" mi?

Kırk yaşında bir adam henüz genç sayılır. Bu yaştaki erkeğe “tam erkek” denir ve pek çok erkek bu yaşta izdivaç yapar. Aynı yaştaki kadına genç denemez.  Evlenecekse 55 yaşındaki bir erkek ister. Yaşıtını aramaz. 40 yaşındaki erkek için izdivaç yapacağı kadının yaşı 25 olur.

Vaziyet böyle iken garabetler memleketi olan Amerika· da garip bir vaka olmuştur. Ronald Smith isminde 41 yaşında bir erkek Estel Seymoor isminde 62 yaşında ihtiyar bir kadınla evlenmiştir. lşin garip tarafı bu evlenmenin tamamiyle bir aşk izdivacı olmasıdır .

ilk bakışa 41 yaşında bir adam 62 yaşında bir ihtiyar kadınIa evlenmesi insanda şöyle bir şüphe uyandırmaktadır: Acaba bu adam bu ihtiyar kadının parasına  tama ederek mi evlendi?  

Zaten 60 'larnda olan ihtiyar kadının da nasıl olsa bir ayağı çukurdadır.  Kendisi ölünce genç adama da epey bir para kalır, mirasına konar •• Vakıa vaziyetin böyle olmasi akla gelebilir. Fakat kazın ayağı hiç te böyle değildir. M. Ronald Smith çok zengin bir adamdır. Bir çok fabrikaların sahibidir. Bir çok yerlerde emlaki vardır.  Buna mukabil madam Estel Seymoor hemen hemen fakir. denilecek bir haldedir.

Herkesin pek garip bulmasına rağmen  M.Ronald Smith Estel Seymooru deli gibi sevmiştir. 62 yaşındaki bu sevgili, gözlüklü, köşesinde yün ören, boyanmak, süslenmek gibi şeyleri aklma getirmiyen bir kadındır.

Altmışlık madamın genç kocasının etrafnda pervane gibi dönmesini herkes tabii buluyor. Fakat M. Smithin sözleri pek mantıklı görünmesine rağmen elan bu zengin adamın, bu ihtiyar kadının nesini sevdiğini kimse anlayamamıştır..

Nasıl? Aynı erkek-egemen anlayış, aynı cinsiyetçi yaklaşım, aynı eşitsiz bakış, aynı yeren, hatta aşağılayan dil değil mi? O dönemin Akşam gazetesinden bir haberin özetidir bu .

 

DEĞİŞEN TEK ŞEY KADININ TOPLUMDAKİ YERİ

 

Tek değişen var bana göre. Kaç yaşında olursa olsun zengin kadının toplumdaki yeri .. Parası olan kadın, günümüzün olağanüstü gençleşme tekniklerini de kullanarak, “çocuğu olabilecek” yaşta bir erkek ile birlikte olabiliyor  ve biz züğürtlerJ bunu konuşuyoruz ama  o kadar. Artık tuhaf karşılanmıyor. Yani kadın sadece paralı ve gençleştirilmiş bir fiziğin sonucu “güzel”  kalabilmişse bu hakkını kimseyi umursamadan kullanıyor. Sosyal medyayı da kendini eleştiren züğürtleri de umursamıyor. Ama yine de aşağılanmaktan nasibini alıyor.

Bir arpa boyu yol gidememişiz sonuçta. Yasalar karşısında eşit kılınmış olmak, medeni yasa ile özgür ve eşit bir birey sayılmak, yetmemiş.  Doğanın  kadına yakıştırdığı fiziksel güç, erkeğin tahakkümünü getirmiş. Üreme, insanlığın devamını sağlayan bir güdü olduğundan genç ve sağlıklı kadın, çocuk doğurmak-büyütmek üzere görevlendirilmiş,  bu tahakküm de tüm toplumlarda kabul görmüş, kadının kendisi bile halen, ”erkek evin reisidir” cümlesinden kurtulamamış, kadın ekonomik özgürlüğünü kazanmış, kariyer yapmış, para sahibi olmuş, hatta bazen eşinden daha iyi şartlar sağlayarak  aileyi  geçindirmiş, ama bir evde , “reis” olmaması gerektiğini içselleştirememiş. Kadını savunuyorum ama öz eleştiri yapmadan, bizzat kendimize kızmadan, toplumdaki yerimizin olması gerektiği noktaya gelemeyeceğinin de iyice anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.

 

ÜNİVERSİTE MEZUNU BİRÇOK KADINIMIZ HALA  ŞİDDET GÖRÜYOR..

 

1900’lerdeki hakim anlayışın 21 yy.da halen geçerliliğini koruyor olması umut kırıcı. Öğrenilmiş çaresizlikle büyüyoruz bazı konularda. Buna isyan eden genç kızlarımız, vahşi erkek-egemen anlayışın baskı ve şiddetleriyle, yok olup gidiyorlar kendilerini ifade edemeden. Üniversite mezunu, meslek sahibi pek çok kadın hala dayak yiyebiliyor kocalarından, erkek arkadaşlarından. Uygulanmayan yasalar çevirmiş hayatımızı, baskılıyor, incitiyor. Evet, kısmen sosyal medyanın zaman zaman başarılı olduğu bir gücü var artık, kadın dernekleri ve ücretsiz yasal danışmanlar da  var ama yetersiz, çok yetersiz.

 

BANANECİ OLMAMALI DUYARSIZ KALMAMALIYIZ

 

Bu anlamda mücadele veren kadının yanında olmalı, mutlu-sorunsuz beraberlikler yaşasak da “bana neci olmamalı, duyarsız kalmamalıyız.  Hiçbir şey yapamıyorsak, mutluluk-ziyafet-gezi paylaşımlarını daha aza indirip, sosyal farkındalık paylaşımlarımızı artırarak bir katkı koyabiliriz mesela..,. Çocuklarımızı daha sorumlu kılarak, filancada var, benim çocuğumda neden olmasın anlayışından vaz geçerek büyütebiliriz   mesela. Ekonomik gücümüzü zorlayarak,  borçlanıp ailemizin geleceğini tehlikeye atarak, tüm olanakları sunmamalıyız mesela prens ve prensesler değil, düşünen-okuyan-sorgulayan özgür bireyler yetiştirmeliyiz. Prensler büyüyünce Kral olur, hükmeder, hizmet beklerler. Karşılığında iş bulur, karınlarını doyururlar halkının. Beş parasız, sorumsuz, eş-baba olmayı beceremeyen binlerce genç adam, inandırıldığı bu öğretilerle hizmet bekleyip, ceza veriyorlar hayat arkadaşlarına bu gün.

Prensesler şanslı iseler Kraliçe olur, hizmetkarları ile çevrili ama Kralın tebaası olurlar. Şanssızları da Prenses olarak kalır, uygun bulunan bir asil ile evlendirilip kraliçe olmayı hayal ederler. İş yapmasınlar, kocalar çalışsın, ev-araba alıp, tatile götürsün, mücevher alsın yeter, 2.sınıf olmaya, hizmet etmeye ve edilgen kalmaya razı bir anlayışı doğuran, çok tehlikeli öğretiler . Bu mudur sevgi anlayışımız? Bu mudur canımızın parçalarına uygun gördüğümüz yaşam biçimi? Niçin aynı toplumda bunları aşabilen kadınlar çıkıyorken,  diğerleri öğretileni doğru kabul edip oturuyor? Her sözcük çocuk beyninde bizim göremediğimiz, anlayamadığımız, çözümleyemeyeceğimiz farklılıklar yaratıyor ve bunun yansımalarını da zaman ilerledikçe, çocuklarımız yetişkin olduğunda görüyoruz.  Buradan başlayabiliriz mesela.

Tarihin ilginç sayfalarına göz attıkça toplumsal değişimin , görünüşte,  yani teknolojik uygulamaların yaşamda yarattığı gelişmelerde, eğlence-giyim kuşam- gibi görselliklerde büyük farklılıklar getirdiğini görmemek imkansız, şüphesiz adalet-eşitlik-yönetme-yönetilme gibi konularda da gelişmeler önlenemez, ancak insanın iç dünyasında,  vaz geçilmesi çok zor bazı değişmezler var. Bunları değiştirmek için kendimize zaman ayıralım sevgili kadınlar, başkalarından değil, doğru kaynaklardan doğru bilgilerle var olalım toplumda. Öğrenilmiş çaresizliği yenmenin tek yolu bu.

Bitirirken, 1934 deki yazıda değişmeyen bir bakış açısı daha gördüm, bilmiyorum dikkatinizi çekti mi?. Amerika’nın durumu. O zaman “garabet” olarak ifade edilmiş bu sömürgen ülke. Günümüzde hala garabetliğini koruyor, dünya barışını, petrol için savaş çıkarıp, savaştıklarına silah satarak korumaya and içmiş, çalışıyor.

 

HER ŞEYE RAĞMEN GÜÇLÜ OLMAK ELİMİZDE

 

Her şeye rağmen güçlü olabilir, gücümüzü dayanışmaya  yönlendirebiliriz, tarihi tekerrür olmaktan çıkarabilir, aydınlık yüzümüzle ışık olabiliriz sonraki nesile,  görüşlerinizi paylaşın lütfen, sevgiyle..




Editör: Çiğdem Erko




FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER AKTÜEL Haberleri

HABER ARA

Web sitemize nasıl ulaştınız?


Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
resmi ilanlar
GÜNLÜK BURÇ
nöbetçi eczaneler
YUKARI YUKARI